25 Ocak 2015 Pazar

Gençlik Otobüsü - Rüya Proje

Gençlik Otobüsü

Rüya Proje
         Kimden duyduğumu, nerden öğrendiğimi, bunun için neler yaptığımı adım adım hatırlıyorum. Hayallerimi gerçekleştirmek için geçen süre biraz uzun sürsede o süre uzadıkça benim için hayallerim daha da kıymetli oldu. Bir sonraki aşama için her beklemem gerektiğinde sanki heyecanım daha da arttı. Tabi ben şanslı olanlardanım ki otobüsteki yolculardan biri olmayı sonunda başardım. Yola çıktığınızda zorluklar olacağını tahmin ediyorsunuz ama bazen daha da zorlarını yaşıyorsunuz. Haliyle çok güzel anılar biriktireceğinizi de tahmin ediyorsunuz o da oluyor ama daha da güzelleri gerçekleşiyor. Madem en güzel anılar dedik kısaca bahsedeyim de bu yolculuktan.
         Anıtkabirde törendi Kırklarelinde yemek, eğlence derken sınır kapısını geçip sabaha Sofya’ya vardık. Sofya ve arkasından vardığımız Bükreş benim için ısınma turları niteliğindeydi. Bu ısınma turlarından sonra en sevdiğim ve hala aklımda yer eden Gallert Tepesi-Budapeşte’deydik. Budapeşte'den yola çıktık Viyana kapılarına dayandık baktık ki yine bir Avrupa görkemi var bu şehirde. Sanırım “ben bir sanat şehriyim” diye bana sesleniyordu Viyana. Ee bir de dünyanın en ünlü cafesinde arkadaşlarınızla kahve içip tatlınızı yediyseniz daha güzeli olmaz değil mi?:)

        Milka'nın ineklerle olan reklamlarının nerede çekildiğini hep merak etmiştim merak etmekle kalmamış görmek de istemiştim. Sanırım o kadar çok istemişim ki nihayet Füssen’de görebildim. Orda yaşayan Türklerin misafirperverliği ile burası çok güzel bir yer oldu benim için. Görkemli  şatoları, yemyeşil doğası inanılması güç havasıyla beni çarçabuk etkiledi. Alp dağlarından gelen oksijeni içime çekmemle beni çarpması bir oldu.
        Peki Adım başı bir Türk mü görmek istiyorsunuz o zaman Prag'a alalım sizi:) Prag'ın gecesi de gündüzü de ayrı güzeldi. Saat Kulesi, Prag Kalesi de görülmeye değer. Almanya’nın Füssen'inden sonra Berlin beni çok açmadı maalesef. Soğukluğu ve griliğini hissettim galiba. Bremen bile o küçük sevimli tavrıyla beni daha çok etkiledi. Tabi Bremen Mızıkacıları heykelinin küçük olmasına ne kadar şaşırdığımı söylemiyorum bile:) Küçük sakin Bremen'den sonraki durak Amsterdam oldu. Haliyle biraz çarpıldım bu durumdan ama alışmam pek zaman almadı. Amsterdam'ın sokakları, müzeleri gezmeye doyamayacağım güzellikteydi. Bir de burası Van Gogh eserlerinin her türlü hediyeliğini görebileceğiniz bir yer. Paris'e az kalmışken önceki durağımız Brüksel/Brugge'du. Fakat burdaki şiddetli yağmur gezintimizi oldukça kötü etkiledi. Ne yazıkki burda hatırladığım tek şey yağmur:(

       Bunları unutturacak şey ise sonraki durağın Paris oluşuydu. Paris'in Eiffel’ini demir yığını olarak görenlere serzenişle başlayabilirim ve buna verilecek cevabım çok belli:) Hele ki ordan Paris'e bakmak bambaşka. Sokaklarını, restoranlarını, vitrinleri süsleyen zarif kıyafetlerini, Şanzelize Caddesini, Louvre Müzesini, macaronlarını da unutmam mümkün değil. Artık Paris'ten sonra kemiklerimizin ısınma vakti gelmişti. Madrid ve Barselona sıcak insanlarıyla , sokaklarının daha hareketli olmasıyla kendini bana yakın hissettirdi. Fransa'nın sınırlarına yine girdik burdan sonra. Cannes'dan, Nice'den ve Monte Carlo'dan tadımlık birkaç saat yaşadıktan sonra hayallerimin şehri Venedik'e az kalmıştı. Dar ama birbirinden farklı güzellikleri barındıran sokakları, rengarenk maskeleri, gondolları, şehrin farklı köşelerinden yayılan pizza kokuları ve buna eşlik eden müzikleri ile hayallerimi süslemeye devam eden bir yer oldu Venedik. Aslında genel anlamda ben İtalya'yı çok sevmiş olmalıyım. Roma, Floransa, Pisa, Milano, Pompei... İtalya'dan Yunanistan'a yaptığımız gemi yolculuğu da oldukça keyifliydi. Kapanışta malum olduğu üzere Selanik vardı. Burda uzun uzadıya gezemedik ama Atatürk'ün evini ziyaret etmek çok mutluluk vericiydi. Selanik'ten sonrası vatan topraklarına giriş için sınır kapısına ulaşmak oldu.

        Ne mutlu  ki “bu hayatta yaptığın en güzel şey ne?” sorusuna verilecek bir cevabım var artık. Gerçekten isteyen herkes bu yolculukta yer alabilir ama asıl mesele gerçekten istemek. Herşeyde olduğu gibi...

Nur Sağıroğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder