Katılımcı Görüşleri

Eğlenceli bir slogan yarışmasıyla, ustalıkla yürütülen mülakatla aslında Gençlik Otobüsü’nün ne kadar da keyifli geçeceği belliydi.
Daha hareketimizin başında herkesin samimi ve dostça tavırlarından seçilen kişilerin ne kadar da doğru kişiler olduğunu fark ettim. Herkes aynı iyi niyetle gelince çok keyifli anlar yaşandı. Gittiğimiz yerlerde yaşadığımız anıların bize çok büyük deneyimler olarak kalacağı inancındayım. Gerek sponsorların Gençlik Otobüsüne güveni gerekse projelerimizi oluşturmak istediğimiz yerlerdeki insanların yardımı sayesinde her işimizi kolaylıkla halledebildik.
Proje çalışmaları hakkında bilgiler aldıkça gençlere ne kadar büyük görevler düştüğünü anladım. Ve aslında imkân sağlandığında neler başarabileceğimizi, ülkemizi yurtdışında en iyi şekilde tanıtabileceğimizi gördüm.
Gençlik otobüsünde ki dostlarım, umarım ‘bireysel’ fotoğraflarımdan hiç eksilmezsiniz :) …


Ve yolun sonunda aslında inanarak yolladığım sloganın ne kadar da gerçekleşebilir olduğunu fark ettim “GENÇLİK OTOBÜSÜ KALKIYOR, DOSTLUK BAŞLIYOR”

İPEK AKANDIR
20 ANKARA Başkent Üniversitesi
Sınıf Öğretmenliği



Bu projeyi ilk gördüğümde dediğim ilk şey ; eğer buna katılırsam hayatımda yaşamadığım deneyimi yaşarım'dı.Nitekim de oyle oldu , ancak katılmak elbette o kadar kolay değildi.SMS ile daha önce hiçbir yarışma , şans oyunu vb. etkinliklere katılmamıştım ancak bu sefer içimden bir ses at demişti o mesajı.Mesajımı attım ve sonuç olarak birbirinden değerli 50 insan tanıdım ve hayatımda yaşamadığım deneyimi yaşamış oldum.Böylesine güzel bir projeyi gerçekleştirmeye çalışan herkese teşekkürü borç biliyorum.

Geçirdiğimiz 20 günümüz, yaşadığımız her şey o kadar değişikti ki, sonuçta benim bildiğim kadarıyla daha önce böyle bir organizasyon yapılmamıştı. İşin bu noktasında da daha önce yapılmamış bir projeyi gerçekleştirenler arasında yer almanın gururu vazgeçilmezdi. Size bu projenin tek kötü yanını söyleyebilirim o da 20 günün sonunda birbirimizden ayrılıp o vazgeçilmez 20 günü özlememiz..

Gezip gördüğümüz ve hakkında bilgi edindiğimiz o kadar çok şey oldu ki, bunlar yaşamımız boyunca bizlere büyük katkılar sağlayacağından hiç şüphemiz olmayacak.
Sonuç olarak söyleyebileceğim, bir ömür boyunca unutulmayacak 20 gün yaşamış olduk. Gençlerin böyle projelere ihtiyacı olduğunu da duyuralım, ve MCD Gençlik Kulübü’ne sonsuz teşekkürlerimizi sunalım..:)


İsmail ŞENER - 20
Beykent Üniversitesi

  

Kimileri başladığımız yere geri döndüğümüzü söyleyebilir. Ama biz 20 gün boyunca mola vermeden sımsıkı dostluklara yol aldık ve bence yolcuğumuz hiç bitmeyecek...Teşekkürler MCD, Teşekkürler GENÇLİK OTOBÜSÜ
Abdulbaki TÜRKMENOĞLU
20
OSMANİYE
iSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ


Üniversitede son dönemim başlayınca yurtdışına gidebilmek için bir fırsat aramaya başladım. Bir gün İstanbul'dan Kocaeli'ne dönerken metroda Gençlik Otobüsü'nün afişini gördüm. Bir sloganla hayalleri gerçeğe dönüştürüleceği yazıyordu. Sınav zamanımda ders çalışmaktan bunalınca bilgisayarı elime alıp slogan gönderdim. Bir zaman sonra Ankara telefon koduyla bir telefon geldi ve 300 kişi arasına kaldığım, mülakatlar için Ankara'ya gelmemi istediler. Mülakat saati, üniversitedeki bitirme sunumumla aynı zamandaydı. Hafta sonumu üniversitedeki hocalarıma sunum saatini değiştirmeleri için rica etmekle geçirdim. Mülakatlara gittiğimde heyecanlıydım ama soru-cevap şeklinde bir mülakat olmadığı için heyecanım kendimi rahat ifade edebileceğim bir hal aldı. Sonrasında bekleyiş başladı, acaba 30 şanslı insandan biri de ben olabilecek miydim? Yine Ankara telefon koduyla bir telefon geldi, Burak Yılmaz 'Gençlik Otobüsü yolcusu oldunuz' dedi. Çok sevindim, inanamadım 'gerçekten mi?' diye sordum. Yapılan toplantılarla diğer katılımcı arkadaşlarla ve asistanlarla tanıştık. Gitmek için belirlenen tarihi beklerken, bir takım sorunlar yaşandı. Bir ara artık gidemiyoruz, olmayacak dedim. Mucize beklemeye başladık ve sonrasında mucize gerçek oldu. Yeni yol haritamızla 20 gün 12 ülke Gençlik Otobüsü yola çıktı. Otobüsümüz çok güzel tasarlanmıştı. Bunun için Ömer Şükrü Tütüncü 'ye teşekkür ediyorum. İlk yolculuk zamanları zorlayıcı oldu. Konaklamamız belirli yerlerde vardı ama sonra o kadar alıştık ki otobüsümüzü özler olduk. Kilometrelerce yol yürüdük, çeşmelerde saçımızı yıkadık, konserveler en lüks yiyeceğimiz olsa da 51 güzel insan tandım, hayatımda unutamayacağım 20 gün yaşadım ve hayallerim gerçeğe dönüştü. Bu projeyi gerçekleştiren başta Maksut Coşkun'a ve tüm proje asistanlarına çok teşekkür ediyorum.
Varoşlardan Burcu Tor

   

Hayallerin Gerçeğe Dönüştüğü yer

Yoğun geçen balık ve deniz maceramın ardından eve geç saatte gelip kapalı olan telefonumu açar açmaz gelen sms ile irkildim. Aile aradı dedim herhalde. Fakat gelen sms MCD Gençlik kulübüne aitti ve slogan yarışması hakkında bilgi veriyordu. 31 Mayıs 2010 son tarihti. Önceleri açık konuşmak gerekirse pek alakadar olmadım. Bir gün otururken web sitelerine girdim. Şaşırdım. Çünkü çok profesyonelce hazırlanmış bir ekip ve sponsorlar… Sloganı düşünmeye başladım. Hiç ümitli değildim. Sloganım binlerce kişi arasından ilk 300 e girecek, oradan da ilk 30 a. Dedim şans bu… Hayatımda hiçbir şey çıkmamış bir insan olarak ne kaybederim düşüncesi ile düşünmeye başladım. Muğla Üniversitesi Rektör Yardımcısı Sayın Prof. Dr. Okay NAZLI, Tıp Fakültesi hocalarından Yrd. Doç. Dr. Metin PIÇAKCIEFE ve sevgili abim Dr.M. Tolga ABBAN bana bu konuda çok destek oldular. Açıkçası benim slogan göndermeye niyetim yoktu. Hepsi birden “ Gönder oğlum sloganını… ne kaybedersin ”  Çünkü çok büyük bir proje ve binlerce başvuran genç... Hocalarım olmasa ben hala yerimde oturuyor olurdum. Hepsine saygılarımı sunuyorum. Sloganımı gönderdim ve beklemeye koyuldum. Bir gün ders çalışırken telefon geldi. “ Oğuzhan bey tebrik ederiz, sloganınız ilk 300 e girdi. Aday numaranız şu ve şu saatte Ankara Grand Rixos otel de olun” tabi havalara uçtum.
Fakat yine bir karamsarlık… Gitsem mi, gitmesem mi? Mülakat günü final sınavım var. Hemen fakülteye koştum. Sevgili hocalarım Doç. Dr. Ali TÜRKER ve Yrd. Doç.Dr. Önder YILDIRIM “ Hemen, hemen rapor al git. Bir daha bu fırsat eline geçmez”. Evet, gerçektende öyle idi. Binlerce genç içinden ilk 300 e gir ve gitme. Hemen raporumu aldım ve doğru otogara. Pazartesi Ankara. Tabi dayanamadım 2 gün önceden gittim. Sağ olsun Gökcan arkadaşım beni misafir etti.
Mülakat günü geldi çattı. Otelden içeri girince ne kadar ciddi bir iş olduğunu daha da anladım. Yaka kartımı aldım ve beklemeye koyuldum. Hala içimde bir ümitsizlik… Çünkü 300 genç. Ben nasıl ilk 30’a gireceğim? Sıram geldi çattı… ilk kez karşılaştığım bir mülakat sistemi… Fakat sonradan o kadar çok beğendim ki. İnsanları en iyi şekilde ancak bu kadar güzel tahlil edebilirlerdi. Mülakattan çıktık ve ben Muğla’nın yolunu tuttum. Bir gün yine telefon “Oğuzhan bey tebrik ederiz. Gençlik otobüsüne katılmaya hak kazandınız” O an tek başımaydım ve telefonu kapattığımda çığlık attım. Oleeyyyyyyy… Sevinçten ne yapacağımı bilemedim bir an. Sonra hemen telefona sarıldım tabiî ki. Herkese haber verme durumu. Pasaport, parmak izi gibi ufak tefek işleri hallettikten sonra Ankara’nın yolunu tuttuk…
Ankara’ya gelir gelmez hasta oldum. Eyvah dedim yarın otobüs kalkıyor. Ya hastalığım geçmezse? İlaçlarımı aldım ve dinlenmeye başladım. Gece otobüs geldiğinde eşyalarımızı yerleştirmeye başladık. Herkes otobüsümüze bakıyordu, çünkü çok dikkat çekiciydi.

Hareket zamanı geldi ve heyecan başladı..Selanik-Bari-Roma-Floransa-Venedik-Pisa-Paris-Amsterdam-Brüksel-Berlin-Prag-Viyana-Budapeşte-Bükreş-Sofya derken Türkiye’ye adım attık. Bu ülkelerdeki anılarımızı yazmaya kalksak 4 veya 5 cilt olur herhalde. Bu gezinin sonunda anladım ki artık farklı bir insanım. Farklı olmaktan kastım düşünce gücü gelişen, AB projesi yapmaya bu kadar hevesli olan, yeni dostluklar kazanan, artık yerinde oturamayan cıvıl cıvıl bir insan olduğumu fark ettim. Hayallerimizi, umutlarımızı gerçeğe dönüştüren, ufkumuzu açan, zamanı geldiğinde en iyi dostumuz zamanı geldiğinde ağabeyimiz olan, bizi 21. yüzyılın kâşifi yapan Sayın Maksut COŞKUN DOKUNULMAZ’ a yüzlerce… Hatta binlerce kez teşekkür etsem azdır ve de aynı özveri ile çalışan tüm MCD ekibine… Sevgiler

 

                                                                        Oğuzhan Demir 27

                                                                       Katıldığı şehit : Manisa

                                                Muğla Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğrencisi  

                                                                       Yaşadığı şehir: Muğla




Beklemediğim anda hayatıma giren aslında ilk duyduğumda çok umursamadığım zamanla umursamak zorunda kaldığım bir proje benim için gençlik otobüsü. Mcd gençlik kulübüyle daha önceden olan tanışıklığımız aracılığıyla duymuştum projeyi. Denemek amaçlı iki slogan göndermiştim. Denemek amaçlıJ. Mülakata kadar gerçekleşemez gibi gelmişti. Mülakattan sonraysa gerçekleşmesi için dua ettiğim bir proje oldu. Mülakat günü sempatik karakterleri ve komik anlarıyla projenin en unutulmaz aşamasıydı benim için. O gün anlamıştım benim için hoş ve eğlenceli bir anı olacağını. O günden itibaren de proje için seçilmeyi gençlik otobüsüyle Avrupa ya gitmeyi gerçekten çok istedim. Her ne kadar seçilme umudum olsa da mülakatı geçtiğim söylendiğinde tabii ki herkes gibi inanamadım. Tüm planlar değişmişti tabii otobüsümüz için. Özellikle istenilen belgeleri alma kısmı oldukça sıkıcı olsa da heyecanlıydım Avrupa için, otobüs için ta ki iptal olabilir haberi gelene kadar. Katılımcı olarak projenin her anından haberimiz olmamasına rağmen otobüsün yola çıkamama ihtimaline çok üzüldük. Kesin sonuç için beklenilen birkaç sabırsız günün ardından projenin iptal olmadığı ama 20 günlük haliyle devam edeceğimiz haberini aldık Maksut Coşkun Dokunulmaz danJ. Derken 3 Ağustos günü 51 yolcusuyla yola çıktı gençlik otobüsü. 20 gün burada kısaca nasıl anlatılır bilmiyorum ama bizi tanımlayacak en uygun kelimeler bunlar olabilir belki: komik, kirli, unutulmaz, yorgun, aç&tokJ

Son günler yaklaştıkça anladık ne kadar yorgun ve bıkmaz usanmaz olduğumuzu. Çünkü ne kadar yorgun olursak olalım bu yolculuğun bitmesini istemedik hiçbirimiz. Tabii ki her güzel şey gibi 20 günün sonunda Ankara ya döndü gençlik otobüsü. 20 günde 51 yolcunun hepsi güzel&çirkin ama unutamayacağı anılarla döndü Türkiye ye. J
ESRA KANIK
21     
AFYONKARAHİSAR
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
İNGİLZCE ÖĞRETMENLİĞİ

'Her dakikasıyla çok keyifliydi. Bu kadar yorulup bu kadar eğlenmeyi başarabilen bir insan grubu daha olamaz bence. Amsterdam da ki kayboluşumuzdan, Pisa da ki bisiklet turuna, Viyana da ki kültür pazarından, Disneyland da ki tüm oyuncaklara, Yunanistan dan İtalya ya her şey o kadar o kadar güzeldi ki... Ben bir daha istiyorum sayın hayalleri gerçekleştiren Maksut Coşkun Dokunulmaz Bey:) Elinize emeğinize sağlık.'

Özgün özel


Hayalden gerçeğe bir gençlik projesi... Gençlik Otobüsü
Aylarca süren çalışmanın fedakarlıkların hayallerin hayal kırıklıklarının vazgeçişlerin direnişlerin öyküsü…
Belki çoğu kişi farkında bile değil ama sahne önünde 17 gencin arkada ise onlarca kişinin gecesini gündüzüne kattığı okulundan sınavından geri kalıp arkadaşları sinemaya konsere giderken toplantılara sponsorluk görüşmelerine koştuğu genç yaşlarına, tüm acemiliklerine rağmen sonunda tüm dünyanın tanıdığı takdir ettiği bir proje haline getirdikleri bir hayal.
İlk olarak Maksut beyin hayaliydi, bizlere kazandırdığı projeler hakkındaki bilinci tüm gençlere yaymak,bizler gibi projelerden haberdar, dünya gençlik sahnesinde aktif gençler yaratmak.Tüm katılımcı gençler hem projelerin neden önemli olduğunu, nasıl yazılması gerektiğini öğrenecek; hem de döndüklerinde birkaç projede aktif olarak rol almış olacaklardı.Aynı zamanda Avrupa nın 20 ülkesi yabancı katılımcılarla birlikte gezilecek 52 gün boyunca temelleri atılan, ileride ülkelerinin geleceklerinde söz sahibi olacak gençler arasındaki dostluklar dünya barışına mutlak katkılar sağlayacaktı.  Sağlayacaktı diyorum çünkü projenin başından beri içinde olan ben bizzat yaşayarak öğrendim ki eğer gerçekten büyük işler başarmak istiyorsanız karşınıza çıkan engeller de o kadar büyük oluyormuş.İftiralara, engellemelere, gülüp geçenlere yapamazsın diyenlere karşı sabır gerektiriyormuş.Ve elbette azim.Proje süresi boyunca onlarca sponsorluk görüşmesinden benzer yanıtlar aldık.Çok büyük bir proje ,acaba olur mu ki,yapılamaz,olmaz ama neden?çünkü bu denli büyük bir projeyi hiçbir tarikata üye olmayan holdingleri şirketleri de olmayan sade vatandaşların kendileri gibi sade çocukları yapıyor diye.Ama bu proje yapılacaktı emek verilmişti onca... Sponsorlar destek olmadıysa devlet olurdu. Tabi ya devletimiz ne güne duruyordu hem sırf bu tarz projeler için ayrılmış tanıtma fonu vardı.Ülkemizi gençliğimizi yaptıklarıyla başarılarıyla tüm Avrupa ya tanıtacak dünya barışına eşsiz katkılar sağlayacak bir proje tam da tanıtma fonunun tanımına uyuyordu.Ama maalesef, demek ki yine eksik bir şeylerimiz vardı çünkü tanıtma fonu da Türk gençlerinin tüm dünyada benzeri olmayan bir projeyle Türk gençlerinin potansiyelini göstermelerini ülkelerini tanıtmalarını istememişti.Demek ki vardı bir bildikleri... Ama gençler kafalarına koymuşlardı yapılacaktı bu proje, her şeye rağmen.Çalışmalar tekrar tekrar hızlandırılmış ama zamanda olabildiğince daralmışken Ankaralı bir iş adamının, myz mobilyanın sahibi sayın Hacı Beyin, desteğiyle proje için gereken kaynak bulunmuştu. Ancak gönlü zengin Hacı Bey in yapabileceği katkıda belliydi.20 ülke ve 85 genç onun içinde imkansız bir rakamdı. Yapılan revizyonla bütçeye uygun olarak 30 katılımcı ve 17 asistanla birlikte 20 günlük 12 ülkeyi kapsayan yeni rota çizildi ve program Ankara dan start aldı.Bir çırpıda geçen 20 gün ardında Türk gençlerinin başarısını azmini,eşsiz anılar ve birbirinden ayrılmak istemeyen gözü yaşlı gençler bıraktı.Ve tabi anlayabilenlere eşsiz dersler.
Her grupta olduğu gibi her şeyden şikayetçi, sorun bulmaya çalışan, sıkıntı yaratan kişiler maalesef bulunsa da aramızda; ben inanıyorum ki onlar bile neden otelimiz 5 yıldızlı değil diye yakındıktan 5 dakika sora kahkahalarla şakalaştılar birbirleriyle.Gönül isterdi elbette en lüks otellerde kalmayı en iyi restorantlarda yemeyi ama malum nedenlerle bütçe kısıtlıydı ve bu kadar parayla bu kadarı yapılabiliyordu.
Biz projenin içinde olan tüm katılımcılara kattıklarının dışında bir konu daha var ama bence atlanmaması gereken. Oda şu ki atalarımız kadar biz gençlerde çılgınız. Ve bir şeyi gerçekten istersek, inat edersek yaparız. Siz büyüklerimizin aklında bulunsun.
UTKU ÖZTÜRK / Proje Asistanı
  

BİR SLOGANLA BAŞLAYAN SERÜVEN

 “Gençlik Otobüsü”nden İstanbul metrosunda gördüğüm bir afiş sayesinde haberim oldu. “En güzel sloganı  yolla Avrupa’yı ücretsiz turla.”, “52 gün boyunca 20 ülkeyi bedava gez.”  gibi ifadeleri görünce kuzenimle slogan gönderip şansımızı denemeliyiz diye düşündük. Eğer seçilirsek hayatımızın fırsatı olacaktı. İnternetten araştırmaya başladık. Slogan yarışması 31 Mayıs’ta sona erecekti, zaman daralıyordu ve ben hala bir slogan bulamamıştım. Yarışmanın bitmesine 1 hafta kala slogan düşünmeye başladım ama bulduklarımın sıradan olduğunu düşünüp göndermiyordum. 2-3 gün kala bir slogan yazdım, sonunda içime sindi ve gönderdim. Slogan yarışmasında sayı sınırı yoktu ve ben sadece bir tane slogan gönderebilmiştim. Bana kalırsa şansım çok düşüktü ama sloganımı beğenme ihtimalleri de vardı tabi. Ama final dönemindeydim ve derslerime odaklanmam gerekiyordu. Sloganımı gönderdim, “ya seçilirsem” diye hayal kurdum ve ders çalışmaya devam ettim.
Ve okuldayken telefonum çaldı. 0 312 alan kodlu bir numara arıyordu. Şaşırdım ve telefonu açtım. O gün beni 4 kez daha aramışlar ama sınavda olduğum için görmemiştim. Telefondaki ses, sloganımın seçildiğini ve pazartesi mülakat olacağını söyledi (ki o Burak’tı J); gelip gelemeyeceğimi sordu. O heyecanla gelirim dedim ama pazartesi son finalim vardı ve de ailemin daha olan bitenden haberi yoktu. Akşam aileme durumu anlattım, uzun uzun projeden bahsettim, çok büyük bir fırsat olduğunu ve mülakata gitmem gerektiğini söyledim. Sonunda ikna oldular ama finalden çıkıp mülakata yetişme şansım zordu. Ertesi gün MCD’yi aradım ve durumu anlattım. Benim durumumda 17-18 kişinin daha olduğu söylendi ve yardımcı oldular. Mülakatım akşama ertelenmişti. J

Mülakatta neyle karşılaşacağımı bilmiyordum ve Ankara’ya yaklaştıkça heyecanım katlanıyordu. 300 kişi mülakata girecekti ve yalnızca 30 kişi seçilecekti. Rixos Otel’e girdim, mülakat yerini buldum ve verilen formu doldurup beklemeye başladım. Mülakat 20 kişilik gruplar halinde yapılıyormuş. Bu 30 kişi psikodrama yöntemiyle seçilecekmiş ve mülakatın her saniyesi videoya çekilecekmiş. Odaya 18 kişi birden alındık. Kocaman spot ışıklarının altında, büyük kameralar eşliğinde bir mülakat geçirdik.

Mülakat sonuçlarının açıklanacağı gün durup durup telefona bakıyordum.  Telefon rehberime ajansın telefon numarasını kaydetmiştim. Kardeşim her telefon çalışında MCD arıyor diyordu ve ben de her seferinde kanıyor, heyecanlanıyordum. J Bir yandan da internetten takip ediyordum. Vee telefon çaldı J Burak bir iyi haber daha veriyordu J Mutluluktan konuşamadım ve kısa kısa cevaplar verdim. MCD’de ertesi hafta bir toplantı yapılacakmış ve ilk etapta gerekli belgeleri toplamamız gerekiyormuş. Ben 2 günde dedikleri bütün belgeleri topladım hatta pasaport başvurusu bile yaptım ama hepimize gri pasaport çıkarılacağı için boşu boşuna uğraşmış oldum.

Toplantıdan sonra bir de gri pasaport başvurusu için Ankara’ya gittim ama kendi çıkardığım “KIRMIZI PASAPORTUM”  (:P) gelmediği için 1 gün daha Ankara’da kaldım. Ertesi gün gri pasaport başvurumu da hallettikten sonra İstanbul’a dönüp hazırlıklara başladım. Artık hepimiz yola çıkacağımız günü bekliyorduk ki bir bir sebepten gezinin ertelendiği söylendi. Hepimizin morali bozuldu çünkü dönüş tarihi sabit kalacaktı ve ülkeler azalıyordu. Bir gün Maksut Hoca programın bir sonraki döneme ertelenme ihtimali doğduğunu söyledi. Ama bunu söylerken bile kesin konuşmuyordu.

Bu olaydan 2 gün sonra Maksut Hoca’dan yeni bir mesaj geliyordu; otobüs ve şoför probleminin çözüldüğünü, yalnızca konaklama probleminin devam ettiğini ama onu da çözmeye çalıştıklarını söylüyordu. Bu kadar erteleme ve iptalden sonra bu mesaja sevinemiyorduk bile. Ama ben inanıyordum bu gezi bir şekilde olacaktı ve çok eğlenecektik.
Son mesajdan 1 gün sonra artık yola çıkış tarihi bile belliydi. 3 Ağustos’ta Ankara’dan hareket edecektik. Bir ertelenmeyi daha kaldıramazdık. O yüzden hiçbir şeye kesin bakamıyorduk artık. Yola çıkana kadar, hatta sınırı geçene kadar, bu kuşkumuz sürecekti. Ama iş yavaş yavaş ciddiye de biniyordu. Yaka kartı hazırlanıyordu, alınacaklar listesi yapılmıştı ve en geç 1 Ağustos’ta Ankara’da olunmamız isteniyordu (:

Yola çıkmadan önceki gece Ankara’da 4 yıldızlı bir yurtta kaldık. O gece toplantı yapılacaktı ama otobüs giydirmesi bitmediği için toplantı yapmadık. Otobüsümüz yurdun önüne geldiğinde ne yapacağımızı şaşırmıştık. Otobüsümüz mükemmel görünüyordu. Asistanlarımız Alp ve Şükrü’nün eseriydi. Hepimiz çok beğenmiştik ve ıslık çalıp alkışlamaya başladık J Aşağıya inip Maksut Hoca’nın getirdiği eşyaları otobüse yerleştirmeye yardım ettik. Eşyalar taksi taksi geliyordu. Bir yandan da davullar çalınıyordu. J Sonra valizlerimizi de yükledik ve otobüsümüz yola çıkmaya hazırdı.

Ertesi sabah herkeste bir telaş vardı. Sonunda gidilecekti. Kahvaltının ardından yola çıktık. Anadolu Ajans’la röportaj yapıldı. O gün haberlere de çıkmışız ama hiçbirimiz göremedik tabi. Lüleburgaz’da Hedef Allianz sponsorluğunda karınlarımız da doyduktan sonra İpsala sınır kapısına doğru yola çıktık ve Avrupa gezimiz resmen başlamış oldu J
Rotamız şöyleydi; Selanik, İgoumenitsa, Bari, Roma, Pisa, Floransa, Venedik, Paris, Brüksel, Amsterdam, Berlin, Prag, Viyana, Budapeşte, Bükreş ve Bulgaristan üzerinden Türkiye’ye dönüş. 52 günlük gezimiz birtakım nedenlerden dolayı 20 güne inmek zorunda kalmıştı ama yine de 12 ülke görecektik ve proje çalışmalarımız olacaktı. Bu bize hem deneyim kazandıracaktı hem de yarın öbür gün iş başvurusu yaparken bizi birçok insanın önüne geçirecekti.

İlk durağımız Selanik’ti. Öncelikle Ulu Önderimiz Atatürk’ün doğduğu evi ziyaret ettik. Ziyaretin ardından otobüsümüzün yanına kordona gittik, konservelerimizi yayıp piknik yaptık ve yol kenarındaki çeşmede saçlarımızı yıkadık J İlklerimizi yaşamaya başlamıştık bile. Daha sonra Türk konsolosluğundan bize yardımcı olmak için gelen zırhlı jeep sahibi zat ile birlikte kahve tanıtımı yapmak için araç gereçlerimizi yüklenip tıkış tepiş Ata’mızın evine geri döndük.
Oradaki işimizi bitirdikten sonra Selanik Kalesi’ne doğru küçük bir tur yapıp İtalya yollarına düştük.
Gemi yolculuğumuz eğlenceliydi. Küçük bir proje çalışması yaptık. Konu serbestti biz de eğlenceli bir şeyler yapalım dedik ve şiveleri ele aldık. Daha sonra geminin konferans salonunda herkes düşündüğü projeleri anlattı. Kimse proje yapmayı bilmiyordu ve bu sadece bir denemeydi.
Gemi yolculuğumuzun ardından Bari’deydik. İtalya sınırlarına girip Pizza tatmamak olmazdı. Yemek için biraz dolandıktan sonra meydanda ilk gördüğümüz pizzacıdan almaya karar verdik. Pizzalar çok lezzetliydi. Dilim dilim satılıyordu ama tek dilimi bile doyurucuydu. Bari’de çok fazla vakit geçirme fırsatımız da yoktu zaten. Roma yollarına düşmeliydik.
Roma’ya sabah saatlerinde vardık. Otele giriş saatimiz gelene kadar ihtiyaçlarımızı görecek bir yer aradık. Cafeler artık bizi tuvaletlerine sokmuyorlardı. E onlar da haklıydı tabi 3 kişiye izin verse yarım saatte 30 kişi oluyordu :D Yine de biz bir çaresini buluyorduk tabi. Otelimize girişimizi de yaptıktan sonra Roma keşfedilmeye hazırdı. Avrupa gezimiz boyunca bir tek Roma’yı tam anlamıyla gezebilmiştik. Zaten gezdiğimiz şehirler içinde en güzeli Roma, ülkeler içinde ise en güzeli İtalya’ydı. Roma’ya gidip Vatikan’ı görmemek, Aşk Çeşmesi’nde dilek dilememek ve Roma dondurmasını tatmamak olmazdı. Eğer güzel bir dondurma yemek istiyorsanız Aşk Çeşmesinin sol tarafındaki dondurmacıdan almanızı öneririm J
Roma’da geçirdiğimiz güzel 2 günün ardından Pisa’ya doğru yola çıktık. Pisa’da katedral ve Pisa kulesi dışında pek gezilecek yer yoktu. 4 arkadaş birleşip Pisa Kulesi’nin karşısındaki 4 tekerlekli bisikletlerden kiraladık ve bisikleti dönüşümlü olarak 4ümüz de sürdük. Ara sokaklara, ters yollara girdik, yolda asistanlarımız Burak ve Seçil’le karşılaşıp onları da gidecekleri yere bıraktık hatta abartıp kocaman bisikletle Pisa kulesinin yanına kadar girdik. Şehir gezimizde bisikletle girdiğimiz ters yollardan birinde  karşımıza motosikletli bir teyze çıkıp sert bir dille ters yolda olduğumuzu söyleyip bizi yola getirmeseydi daha da ters ters giderdik sanıyorum ki. Pisa’dan ayrılıp Floransa’nın yolunu tuttuk.
Aynı günün akşamı Floransa’daydık. Floransa’nın hiçbir yerini göremedik zaten. Rönesans döneminden 3-5 heykel ve Santa Maria del Fiore’nin (bilinen adıyla Duomo) dış mimarisini görebildik. Başka da bir şey yapamadan Venedik yollarına düştük.

Ertesi gün Venedik’teydik. Şehrin sokakları daracıktı. Kollarınızı 2 yana açmaya kalkarsanız başka birinin yanınızdan geçmesine olanak yoktu. Venedik adacıklardan oluşan bir su şehri olduğu için saltanat kayığına binmekten başka yapılacak bir şey yoktu. Kayık fiyatları ise standart 100 euro. Bizim sorduğumuz adam pazarlığa yanaşmadığı için hepsi öyle sanıp binmedik ama 70 euroya indirip binen arkadaşlarımız olmuş; sonradan öğrendik.

Avrupa gezimiz boyunca geçirdiğimiz en güzel gecemiz de kuşkuşuz Prag’dı. 5-7 kişilik apartlarda kaldık. Mutfağımız çok güzeldi ve o akşam yemek yaptık. Sanırım o gün yediğim menemenle makarnayı bir daha hiçbir yerde yiyemeyeceğim J  Şehir gezimize dönersek ünlü saate gittik fakat 1 kere çalıştığını görebildik onun da ancak sonuna yetişebilmiştik. Ertesi gün 2 saat üst üste bekledik fakat (yağış nedeniyle sanırım) saati çalıştırmadılar, yalnızca çan çaldı. Eğer Prag’a gidip saati izlemek dışında bir şey yapmak isterseniz kesinlikle saat kulesine çıkıp manzarayı görmenizi tavsiye ederim. Hem de 5 euro gibi bir fiyata çıkılabiliyor.

Bir de kesinlikle meydanda kurulan tezgahlardan birinde satılan waffle tarzı  tatlıyı denemelisiniz. İncecik hamuru sac gibi bir şeyin üzerinde pişiriyorlar ve içine çikolata, muz veya hangi malzemeyi seçerseniz ondan koyuyorlar ve sıcak olduğu için kalın bir kartonla veriyorlar. Her malzeme için ekstra ücret alıyorlar ama bu lezzete değer.

Bir sonraki durağımız ise Viyana’ydı. En çok da orada eğlendim. Sabahki kültür pazarı ve akşam gittiğimiz Luna Park’tan aldığım tadı anlatmam imkansız J Otobüs şoförümüz ve sevgili asistanımız Utku Bey sayesinde Luna Park’ta bindiğimiz alette ekstra ıslandık, ekstra döndük ve ekstra eğlendik J Buradan kendilerine teşekkürlerimi sunuyorum J Paris Disneyland’da bile bu kadar eğlenmemiştim.

Gezinin en garip ama eğlenceli bölümü de Budapeşte’ydi. Aksiliklerle  başladı ama en güzel anılar da orada yaşandı. Öncelikle konaklamak için gittiğimiz otel çok kötüydü. Yataklar temiz olsaydı yine kalınırdı ama onlar da çok kirliydi. Tam yataklarımızı yapmaya çalışıyorduk ki o gece otobüste kalacağımızın haberi geldi. Bizim için otobüste yatmak sarayda yatmak gibi olmuştu zaten o kadar alışmıştık ki artık rüya bile görüyorduk. J

Sabah kalktığımızda da Budapeşte’nin Türklerden kurtuluş şölenini görmeye gittik. Taşlamasınlar diye fark edilmeden aralarından çıktık :P Karnımızı doyurmak için otobüsümüzün yolunu tuttuk. En büyük kutlamaları olduğu için her yer kapalıydı. Açık bir market bulup ekmek, domates, soğan ve karpuz aldık. Aa bi de sevgili asistanımız Alp elma aldı J koklamaktan, okşamaktan ve öpmekten nasıl ona kıyıp da yiyebildi bilemiyorum J Marketten aldıklarımızı otobüsün yan kaldırımına yaydık ve yol kenarında ziyafet çektik. Bisikletli amcaların meraklı bakışlarını ve yanımızdan geçebilmek için çaldığı kornaları da hiç unutmayacağım J
Gezimiz yavaş yavaş sona eriyordu. Bir sonraki durağımız Romanya’nın başkenti Bükreş’ti.

Bir daha kim bilir ne zaman görüşecektik. Herkes okul ve iş koşuşturmacasına başlayacaktı. Birlikte geçireceğimiz son saatlerimizdi bunlar. 20 günde otobüsümüze, her sabah ayrı şehirde uyanmaya, en önemlisi birbirimize çok alışmıştık. Türkiye’ye döndüğümüzde hepimiz inanılmaz bir boşluğa düşecektik.
Artık gezi sona ermişti ve ülkemize geri dönmüştük. Sabah saat 5 buçukta İstanbul’daydık. İnmek isteyenleri indirdikten sonra otobüs Ankara’ya devam etti. Kalecik Belediyesi’ne teşekkür ettik, emniyette pasaportu olanlar pasaportlarını aldı ve 2. Ayrılık vakti geldi. Gözyaşları eşliğinde vedalaştık ve ayrıldık.
En zoru döndükten sonraki ilk haftaydı. Otobüsteki arkadaşlarım rüyalarıma giriyordu ve rüyalarımda eğlenmeye devam ediyorduk. Ve tüm o yaşadıklarım zihnimde hayal meyal canlanıyordu. Sanki çok uzun bir rüya görmüşüm ve uyanmışım gibiydi. Ama gezinin üstünden 2 hafta geçti ve artık o günleri gülerek, mutlu bir şekilde anıyorum. Gerçekten de bu gezi bir milatmış sanırım. Öncesi ve sonrası bambaşka. Şimdi iyi ki yaşamışım bunları diyorum. Ve bu gezi sayesinde çok şey öğrendim. Bize hangi şartlarda olursa olsun bu imkanı sundukları için tüm MCD ailesine teşekkür ediyorum. Başka “PROJE”lerde görüşmek dileğiyle…

                                                                                                                                                    Burcu Bahar Çiçekçi 
yaş:19
                           Doğuş Üniversitesi 
Sanat ve Tasarım Fakültesi
İç Mimarlık 2.Sınıf


Gezdim, Gördüm, Geldim…
Gençlik Otobüsü projesinin ilk ortaya çıktığı günden bu yana bu projenin genel sekretaryasını, yazışmalarını, iletişimini yürütmek kadar keyifli ve stresli başka bir şey yoktur sanıyorum.  Bir MCD çalışanı ve bir gençlik uzmanı olarak şunu söyleyebilirim ki, gençlere artı değer katan her projenin ve oluşumun içerisinde olmaktan büyük keyif alıyorum. Gençlik Otobüsü Projesi bunlardan en eğlenceli olanıydı sanıyorum.
Bir gencin en önemli ihtiyacı bence hareketliliktir. Gence yıllarca bilgi yükleyebilirsiniz, onu eğitebilirsiniz. Fakat bu öğrendiklerini uygulama fırsatı vermez iseniz.  Genç sadece bildikleri ile kalır bunları hayatında uygulayamaz.  Gençlik Otobüsü projesi işte bu uygulama ve hareketlilik kavramlarını epeyce içerisinde barındıran, hayatı tanıyabileceğiniz, yaparak, yaşayarak öğrenebileceğiniz, yaşama dair deneyimler kazanabileceğiniz, hayatı paylaşabileceğiniz bir proje…
Bütün projelerde olduğu gibi bu projenin hazırlık aşaması çok sancılı geçti. Çok sıkıntı ve problemler yaşadık. Ama her doğum beraberinde güzel günleri de beraberinde getirir ya. Gençlik Otobüsü projesi de bence bize enerji kattı. Problemlerle başa çıkma, mantıklı düşünme, plan ve program yapmanın önemi, insanlarla iletişim gibi birçok konuda deneyimlerimizin ve bilgilerimizin artmasını sağladı.
Ben ilk defa yabancı büyükelçilerle çok iyi olmayan İngilizcemle bu projede iletişim kurdum. İlk defa insanların isteklerini anlayarak, nasıl tatmin edeceğimi, olumlu netice alabileceğimi öğrendim. İlk defa dayısı defterdar olanın damda paytonla gezebileceğini gördüm.  İlk defa hiç bütçesi olmayan bir projeyi gerçekleştirdik. İlkler hep bu projedeydi sanki…
Otobüs… O gerçekten çok güzeldi. Sarı gelin türküsünü bilirsiniz ya. Aynı o güzellikte ve aynı o edayla salladı bütün Avrupa’yı… Macaristan milli gününde insanların bizi şehirden yolcu edişini izlemeniz gerekirdi. Binlerce insanın otobüse el sallamasını…
Selanik’in ara sokaklarında menekşe kokulu yaz akşamlarının tadını çıkarmak, Akdeniz’in o güzel sularında saatlerce yolculuk yapmak ve ufukta hayallere dalmak, İtalya’da margarita pizza yemek, Trevi çeşmesinde sevdiklerin için dilek parası sallamak, Vatikan’ın kutsal çeşmesinden su içmek, sevdiklerine “Hristiyan aleminin Kabe’sinden selam olsun” diye posta kartı göndermek, İspanyol merdivenlerinde bir kadeh şarap içmek, melekler ve şeytanlar filmindeki bütün heykelleri görmeye çalışmak, Pisa kulesini hep beraber düzeltmeye çalışmak, Bangladeşli satıcılara Pisa’da yardımcı olmak ve onlardan komisyon almak, Rönesans’ın güneşini tüm sıcaklığı ile vücutta hissetmek, sokak sanatçılarına para atmak ve onlarla beraber şarkılar söylemek, görkemli katedrallerin insanlarda sadece korku ve hayranlık oluşturduğunu görmek ve hasır seccadesinde oturan Mevlana’yı anlamak, Osmanlı’ya büyük problemler çıkaran tüm Akdeniz’de egemen olabilmiş Venedik’in küçük bir şehir olduğunu görmek, Venedik’in ara sokaklarında kaybolmadan yol bulabilmek ve şarkılar söylemek, aşkın şehri Paris’in o kadar da abartılacak bir yanının olmadığını görmek, Şanzelize’de burger kingde king royal menü yemek, Behlül’ün odasındaki Eyfel kulesinin aynısını fotoğraf makinesi ile çekmeye çalışmak, Bürüksel’de işeyen çocuğu görmek, Brüksel’in o ünlü meydanında yerlere çiçek dizmek, RedLight’ı sabah akşam merakla gezmek “nerde lan bu kırmızı ışıklar” deyip geceyi beklemek, bisiklet ile Amsterdam’ı gezmek, bisiklet yolunda aval aval durmak, engelli parkuruna oturmak, Berlin duvarına kimse görmeden işemek, Almanya’da yaşayan Türkler’in gücünü görmek, Prag’a aşık olmak, bir apartman dolusu komşu ile bir gün geçirmek, saat kulesinde çıkacak Azrail’i beklemek, turistlere mantıksız showlar yapıp bolca alkış toplamak, Osmanlı’nın alamadığı Viyana’nın bugün Türkler tarafından alınmış olduğunu görmek, sinema festivalinde ballı içecek içmek ve mest olmak, şehir içinde Viyana kuşatmasından geriye kalan sur duvarı aramak, Mozart besteleri dinlemek, Viyana’da Türk kahvesi içip sohbet etmek, Buda ve Peşte manzarasında sigara tüttürmek, Budapeşte’nin Türkler’den kurtuluş gününde Budapeşte’de olmak, Tuna nehrinde enfes havai fişek gösterisini seyrederken İstanbul’u düşünmek, para birimleri arasında devalüasyon yaşamak, Avrupa Birliği’nin bir hikaye olduğunu görmek. Bunlar benimkiler sadece… Bu otobüste 45 genç vardı. Onların yaşadıklarından, deneyimlerinden bahsedemem tabi ki…
Kesinlikle çok faydalı ve dolu dolu bir proje oldu. Bitti mi bitmedi daha 2. si 3. sü olacak, bu proje herkesin güzel anılarla paylaştığı ve herkesin katılmak istediği büyüyen bir proje olacak. Emeği geçen gençlere , yöneticilere, herkese teşekkür ediyorum. Gençlere, anne ve babalarının dahi sunamayacakları böylesine güzel bir fırsatı büyük bir fedakarlıkla sunduğu için Maksut Bey’e teşekkür ediyorum. Ve bir MCD çalışanı olarak gurur duyuyorum. Bir de bu yazının sonuna bir slogan ekleyelim. MCD ile hep daha iyiye…

Yener ÖZAMAÇ
Gençlik Otobüsü Projesi Genel Sekreteri


   
PARDON BAKAR MISINIZ?
Siz hiç kısacık bir zaman dilimine, koskocaman yaşanmışlıklar sığdırdınız mı? Üstelik altı teker üzerinde…
         Siz hiç 55 koltuklu bir şehir kurup, komşularınızın külüne muhtaç oldunuz mu? Üstelik aynı tavan altında…
         Sizin hiç, size maceralar yaşatan bir eviniz oldu mu? Peki ya, yirmi günde yirmi yıllık dostlar kazandınız mı?
         Siz hiç barbunya paylaşmanın, kan kardeşliğinden daha çok kanınıza bulaştığını hissettiniz mi?
         Siz hiç 28 koltuklu bir mahallede yaşadınız mı? Her sabah, bağıra bağıra söylediğiniz bir marşınız oldu mu sizin? Siz hiç, bir orkestra içinde farklı bir enstrüman olmanın zenginliğini kuşbakışı görebildiniz mi şehrinizde?
       Hani demiş ya şair, “ Değişmemelisin hiçbir şeyle, bir bardak su içmenin mutluluğunu! ” diye. Ben de diyorum ki ona: “Değişmemelisin hiçbir şeyle, bardaksız, dostlarınla aynı şişeden kana kana su içmenin mutluluğunu!”  Siz hiç böyle bir mutluluk yaşadınız mı? Üstelik bardak olduğu halde, bardaksız…
         Siz hiç yerçekimine ve sürtünme kuvvetine meydan okuyarak, cümbür cemaat çalıp söylemenin hazzına ulaştınız mı?
         Önemli olanın dil değil, insan olduğunu; dünyanın neresine gidilirse gidilsin, aynı canlı türüne ait olunduğu müddetçe, bir bakışla bile anlaşılabileceğini öğrendin mi hiç?
         Siz hiç Venedik’in dar sokaklarında, bir koro halinde, koşar adım, heyecan içinde avaz avaz şarkılar söylediniz mi?
         Peki ya onca yolu tepip, kız arkadaşına Budapeşte sokaklarında evlenme teklif eden delikanlıyla tanıştınız mı? Altı teker üstünde, topu topu 3-4m²lik bir alanda düğün yapıp, bütün koltukları sokağa döktünüz mü?
         Sizin hiç, İtalyanca “Gracia” sözcüğünü “Gres yağı” yapan ve yolculuk boyunca bu sözcüğü dilinden düşürmeyen arkadaşlarınız oldu mu?
Adriyatik’in orta yerinde, Avrupa Birliği projeleri yaptınız mı hiç? Peki ya Berlin’de maça gidip, davul zurna tezahürat ettiğiniz oldu mu?
Viyana’da, meydanın orta yerinde halay çekip, Türk Kahvesi ve birbirinden güzel şapkalarla kültür tanıtımı yaptığınızı da hiç sanmıyorum.
Pisa Kulesinin yanı başında, bisikletle, bir arabayı haşat eden arkadaşlarınız oldu mu sizin? Peki ya yol kenarında üniversiteyi kazandığını öğrenip gülücükler saçan nadide dostlarınız oldu mu sizin?
Disneyland’da, yükseklik korkunuz olduğu halde, yanlışlıkla en beter alete bindiğiniz oldu mu?
Türkiye’ye döndüğünüzde, her girdiğiniz dükkândan magnet alacağınızdan ve bir magnet koleksiyonu oluşturacağınızdan korktuğunuz oldu mu hiç?
Peki ya siz, Avrupa Birliği projeleri nasıl yapılır bilir misiniz? Hiç sanmıyorum…
Siz hiç Roma’da, İspanyol Merdivenleri üzerinde, yüzlerce insanın arasında, “Hayır! Kara Murat benim!” diye bağırırken, yüzlerce insan gürültüsünü katıksız sessizliğe dönüştürmenin adrenalinini damarlarınızda hissettiniz mi?
Sizin hiç, ömür boyunca saklayacağınız muhteşem bir yaka kartınız oldu mu? Peki ya her ülkeden anahtarlıklar?... Üstelik one for ten… Sanmıyorum…
Peki Türk mutfağının kıymetini hiç bu kadar net anladınız mı? Bir Türk lokantasında on çeşit yemek, on beş çeşit tatlı yiyip zafiyet geçirdiniz mi?
Peki siz, yirmi gün gibi kısa bir süreyi kağıda dökmenin, binlerce anı arasından sadece birkaç tanesini anlatabilmenin zorluğunu yaşadınız mı?
Sizin hiç, bir otobüsün üzerindeki yapıştırmaları sökerken, kalbiniz sızım sızım sızladı mı?
Siz hiç, büyük bir hayalinizi gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşadınız mı?
Bütün bu anlattıklarımla ilgili en ufak bir fikriniz bile yoksa, yazık ki sizin için “GENÇLİK OTOBÜSÜ” yalnızca bir tamlamadan ibaret kalacak… Size acıyorum…
Son olarak bir şeyi çok merak ediyorum: Bu kadar anıyı okudunuz ve hala çatlamadınız mı?
                                                                                           Burak AVCI



Hayal Tadında, Tadı Damağımda..


    Projeyi ilk duyduğumda hayalini kurmak bile zor geliyordu; şimdi rüya gibi gelip geçen bu projenin bir parçası olmuş bulunmaktan onur ve mutluluk duyuyorum.
    Projenin başlangıcından beri projenin tüm aşamalarını biliyoruz. Proje toplantılarında hangi destekleri aldığımızdan daha çok hangi engel ve zorluklarla karşılaştığımız gündemi oluşturuyordu. Bu hayali gerçekleştiremeyeceğimizi düşünen firmalardan gelen sponsorluk görüşmelerinden aldığımız olumsuz yanıtları ne kadar moralimizi bozsa da çalışma enerjimizden ödün vermiyorduk. Proje gerçekleşene kadar projenin en iyi ve en verimli şekilde gerçekleşmesi için elimizden geleni yapmaya çalıştık. Kısıtlı imkanlarla gerçekleştirdiğimiz bu projede harikalar yarattık.
    Otobüste öyle bir enerji vardı ki sadece avrupayı değil dünyayı bile gezebilirdik. Birlik beraberlik gücümüzle Pisa Kulesi'ni düzeltebilir, sıcak dostluğumuzla Venedik'i kurutabilirdik. 12 avruapa ülkesine gittik, 12 farklı kültür tanıdık. Gittiğimiz ülkelerde beyin fırtınaları ve bireysel düşünceler ile taze ve yaratıcı proje fikirleri elde ettik.
    Otobüs yolculuğu ile avrupa seyehatinin yanı sıra en ırak ülkelerden daha uzak olan iç yolculuğa da çıkma şansını yakaladık. 50 harika insanın yanında "kendimizi" de tanıma fırsatımız oldu. Kişisel gelişim, organizasyon, sosyal iletişim ve sorumluluk alanlarında birçok artı kazandık.
Bu 20 günlük rüya tadında proje, hayatım boyunca unutamayacağım anılarla aklımda  ve kazandırdığı dostluklarla hayatımda büyük bir yer edinecek.
MCD ailesine, asistan dostlarıma ve bu projede beni destekleyen herkese büyük bir teşekkürü borç bilirim.

Haluk Alp ÇELİK


Hayal Otobüsü

yine eksik olan sayımızla halkoyunu çalışması yaptığımız bi gündü.. mola sırasında "proje-asistan-yurtdışı" gibi kavramlar geçiyodu birilerinin sohbeti arasında.
sohbete kaatıldığımda projenin varlığından haberimiz oldu. espri karışık "asistanınız olabilirmiyim" dedim maksut hocaya.. "gel" dedi "gel ve toplantıya katıl".. ve bu "gel" kelimesi ile girdim hayal otobüsü yoluna..
hiçbir bilgim yoktu. konuşulanlardan pek te bir şey anladığım söylenemezdi.. napmam gerektiği konusunda bile emin değildim.
toplantılar arka arkaya gelmeye başladı her toplantı bişey daha öğretti her toplantı bana bişey daha kattı.. napmamız gerektiğini öğrenmiştik ve bunu yaparken kendimizi de farkında olmadan fazlasıyla geliştiriyorduk.
bi ekibimiz olmuştu ve ikinci bir evimiz.. kendimizi öylesine kaptırmıştık ki bu işe okulumda afiş asarken aynı anda vizem olduğunu unutacak kadar vermiştim kendimi bu işe:)
bu yola girmiştik ve yolun sonunu görmek istiyorduk hepimiz.
çok umutlandık, çok yıkıldık, çok zorlandık, çok sevindik..
her şeyi yaşadık. yolun sonuna geldiğimiz anlar oldu ve bu anlar da sonuna geldiğimiz yol kapalıydı..elimizden hiçbir şey gelmiyordu ve bu bizi mahvediyordu..
türlü şeyler yaşadık ama bugün otobüs yazımı yazıyorum.. hazların en güzeli de bu olsa gerek..
otobüsümüz giydirildi, yurdun önünde toplanıldı evet yola çıkılıyordu ama gerçek değildi sanki.. kimse sınırı geçmeden buna inanamayacaktı.. o sınır da geçildi ve hayal otobüsümüz gerçekten yola çıktı.
otobüs kalabalıktı daha önce görmüş ve tanışmıştık belki ama bu insanların çoğunu tanımıyordum.. o anda bu insanları ne kadar sevebileceğim, onlarla ne kadar iyi vakit geçirebileceğim de aklıma gelemezdi elbet...
her biri birbirinden değerli 48+3 insan ve 12 ülke:) buna hayalim değil diyen insandan şüphe ederim ben..:) o denli güzel ve eğlenceli anlar... otobüs evimiz olmuştu  ve bu birbirinden güzel insanlarla bu evde 20 gün geçti.. o kadar çabuk geçti ki hocamızında dediği gibi bitmeden özlemeye başladık..
hala da özlüyoruz. her gittiğimiz ülkede mutlaka türklerle karşılaşmayı, bireysel fotoğraflarımızı, gezmelerimizi, çalışmalarımızı,her fırsatta valizimi açmayı, gülmekten uyuyamadığımız ve uyutmadığımız geceleri,  teşeeekkürrleer diye bağrışlarımızı, otobüs şarkımız "digi digi"de coşmayı, sabah kahvaltılarını, herşeyi , herkesi özlüyoruz...
otobüs ankaraya gelip te, o otobüsü gençlik otobüsü yapan giydirmenin çıkarılmaya başladığı an anlamıştık bittiğini..
hayal gerçek olmuştu ve bitiyordu.. ama hep güzel hatırlanacak şekilde bitiyordu..
belki de herşey yeni başlıyordu.. gerçekten bitti mi yeni mi başlıyor bilmiyorum ama bildiğim şu ki o otobüste olmaktan çok mutluyum, birbirinden güzel arkadaşlıklar edindiğim için çok mutluyum.. önemli olan şuan.. ve şuan ben gerçekten mutluyum..
herkese herşey için sonsuz teşekkürler başta da sayın hocam maksut coşkun dokunulmaz'a..
umarım hep beraber oluruz

EDA ERBAŞ/20
PROJE ASİSTANI
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
İKTİSAT


Gençlik otobüsyle ilk tanışmam bir tv programı sayesinde oldu seçilmem ve gençlik otobüsnde yaşadıklarımız şimdi düşününce gerçektede hayal gibi.Bu proje
sayesinde hayatımda göremiycem ülkeleri gördüm tanışamıycağım insanlarla tanıştım okadar sıkı dostluklar kuruldu ki avrupayı gezmek bi yana bu bile yeterdi.
Okadar çok şey yaşadık okadar eğlendikki hayatımda unutamıycağım deneyimlerden biri oldu hatta en büyüğü belkide.Heleki şöförümüz İbrahim abinin
Baki arkadaşımızın güneş gözlüklerinin orjinal olup olmadığı ısırarak test etmesii hala gözümün önündedir...ve dahası....Çok paranız olabilir bir turla avrupaya gidebilirsiniz
belki bizden çok daha fazla gezebilirsiniz ama eminim ki bizim kadar çok şey yaşayıp eğlenemezsiniz.

Herşey için Maksut beye ve diğer arkadaşlara teşekkürler...

Oğuzhan TOPRAK
KOCAELİ 17


‘Bunu neden yapıyorsunuz?’
            Aylarca bu soruyu cevaplamaya çalıştım. Anlattım, anlatamadım, anlatmaktan yoruldum… Derken işte! Bütün bunları bu dergideki yazılan yazılar için yaptık. Nil’in ‘Benim için çok özeldi’, Baturay’ın ’17 yaşımda bana bu şansı verdiğiniz için teşekkür ederim’ demesi, Baki’nin proje nedir bilmezken artık ne olduğunu ve neler yapılabileceğini bildiğini söylemesi için yaptık.
            Yolculuk biteli bir süre oldu. Başlangıç yolculuğun çok daha öncesi… Proje için çalışmaya başladığım andan itibaren bir şeyler yapabildiğimi, bir şeyleri değiştirebileceğimi, değiştirmek için katkıda bulunabileceğimi hissediyorum. Bizimle birlikte yola çıkan herkesin benzer hisler taşımakta olduğuna inanıyorum. İşte şimdi ‘Bunu neden yaptınız?’ diye sorsunlar. O zaman onlara birlikteyken ne kadar eğlendiğimizi, Bengü’nün farklılıklara tahammül göstermeyi öğrendiğini söylemek istiyorum. Onları Gençlik Otobüsü Yolcuları’yla tanıştırmak, Brüksel’de mutluluktan zıpladığım anları anlatmak, bana verilmiş olan şansın nasıl değerli olduğunu göstermek istiyorum.
            Yaşadığım her güzel an ve belki de ileride katkıda bulunup insanlara yaşatacağım her güzel an için Maksut Hoca’ya, Gençlik Otobüsü Asistanları’na ve bizimle bu yolculuğu paylaşanlara sonsuz teşekkürler…

SEÇİL ALACA


Gençlik otobüüyle tanışmam:

Aslında tanışmam son derece spontane ve bir dizi tesadüfler silsilesiyle oldu, ilk olarak afişi bir metroda gördüm, oldukça heyecan verici gözüküyordu, ama daha sonraları unuttum :D
Sonra şans eseri medya kralına gittiğimde gördüm gençlik otobüsü asistanlarını ve oradaki tanıtımı görünce bende burda olmalıyım dedim!
Ama çok uzak bir ihtimal olarak gözüküordu, slogan yollamaktan kontörüm bitince (ztn azıcık vardı) elimde bir iki sloganıda internetten babama yolladım ve o da son gün 12'ye 5 dakika kala yollamış ve kabul edilmiş :D
Mülakatlar İstanbuldaki sınavımdan birkaç saat sonra Ankaradaydı, açıkcası bu işin benim için bittiğini düşünmeye başlamıştım , uzun ısrarlar sonucu mülakatı o günün akşamına aldım saat 18:15de geldiğim ankarada saat 7'de mülakattaydım =D

Mülakat süreci

Mülakat süreci beklediğim gibi olmadı, bizi toplu mülakata aldılar, toplam 18 kişiydik, 300 kişi olduğuna göre herhalde bizden 2 kişi fln seçerler diye düşünmüştüm ama 6 kişi seçmişler, ilk aradıklarında havaya uçtmuştum =D

Birçok resmi sıkıntı ve erteleme hatta iptal olmanın direğinden dönmeden sonra nihayet yola çıktık..

İlk durağımızın Selanikteki atamızın evi olamsı akıllıcaydı, belkide orayı hiç göremeyeceğim..

Sonraki İtalya...
Gittiğimiz en iyi ülkeydi kanımca :)
Romada birtane bile yei bina görmedim , Pisada kiraladığımız 4 tekerlekli 3 kişilik 2 beygir gücündeki bisiklet ise harikaydı, sırf onun için bile İtalyaya gidilir, ya da burda öyle bi işletme açsakta fena olmaz hani, gençlik parkında fln.. =D - (Güzel proje demi hocam:) )

Venedik ise çok geripti suyu üstünde giden ambulanslar, polis arabaları , taksiler ve tabiiki gondollar, B sınıfı ehliyet geçmio XD

Bunların dışında paristeki disneyland ve roller coster'ları, viyanadaki lunaparkta geri geri giden Rollar Coster, yüzüstü yatıpta gideilen Rollar Coster ve bana neresinin yer neresinin gök olduğunu unutturan ters döenen Crazy Dans inanılmazdı,

Yenerin prag'taki toplum psikolojisi tesitini birde tunalı hilmi caddesi, ya da kızılay meydanında denesek fena olmaz..

Amsterdam.. Zihninizdeki tüm sınırları kaldırın çünkü ordakiler öyle yaşıyor...

Arkadaşlıklar ise şöyle özetlenebilir:
10 saatlik bir yolculukta yanınızdakiyle sohbete daldığınızı düşünün, indiğinizde nasıl olursunuz?? Birde 50 genci 20 gün boyunca 1 otobüste düşünün... onları şimdiden çok özledim :)

Akşam bir ülkedesiniz ertesi sabah başka bir ülkede..
Gözümü her kapatıp açtığımda bambaşka diyarlarda buldum kendimi 20 gün boyunca, hiçbirşey sabit kalmadı herşey değişti....

OZAN ALP ABAZA
PROJE KATILIMCISI

    
Italya-Pisa

Kilometrelerce yol gittikten sonra sıra dünyada bir simge olan Pisa Kulesi'ne gelmişti. Her zamanki gibi herkesin keyfi yerindeydi. Zaten uykusuz da olsak yorgun da olsak ne zaman toplu olarak hareket etsek herkesin neşesi yerine geliyordu. Çünkü her seferinde yeni bir heyecan başlıyordu. Ara sokaklarda geze geze sonunda karşımıza çıkmıştı Pisa Kulesi. Herkes '' gerçekten de yamukmuş yaa'' der gibi bakıyordu. Klasik ama her seferinde başaramadığımız ve 'biz niye bunu beceremiyoruz' diye güldüğümüz fotograf merasimlerimizden sonra sıra serbest zamana gelmişti. 6 güzel arkadaşımla ( Burak-Seçil-Gülben-Özgün-İpek-Esra) beraber ne yapsak diye düşünürken bisiklet kiralama fikri
çıktı ortaya. Pazarlıklar yapıldı ve benim kimlik bilgilerim verilerek 6 kişilik bisiklete biz 7 kişi bindik:) O kadar eğleniyorduk ki belki de hayatımızın en mutlu günüydü. Şarkılar
söyledik , turistleri selamladık , videolar fotolar çektik yani kısacası çocuklar gibi şendik. Bazen de 'Burak' arkadaşım ana caddeye çıkıyordu , herkes heycandan konuşamıyordu ve bu da bisiklet gezimize ayrı bir boyut kazandırıyordu. Bir süre sonra karşımıza bir internet kafe çıktı. 'Burak' ve 'Seçil' bisikletten inip kafeye gittiler. Bu sefer direksiyon 'İpek' teydi. İpek'in korkutucu şöförlüğünden sonra sıra bana geldi ve artık kontrol bendeydi. hala herkes mutluydu. Ta ki beş dakika sonrasına kadar ...

Bisikleti teslim etmeye giderken üstümüze doğru bir belediye otobüsü geldi. Direksiyonu kırdım ama frene basamadım ve park halinde olan bir aracın arka farını ve tamponunu
söktük . Bir anda herkes sustu ve neşenin yerini korku ve endişe aldı. Arkadaşlarıma çaktırmamaya çalışmama rağmen sanırım en fazla korkan kişi bendim. Çünkü bisikleti ben kiralamıştım. Bütün bilgilerim kayıtlıydı. Bir süre bekledikten sonra olay yerinden ayrıldık. Daha doğrusu kaçtık.Bisikleti teslim ettiğimizde görevli hemen anladı durumu. Biz de biraz yalan biraz yanlış anlattık herşeyi. Görevlinin söylediği ve beni en çok etkilediği cümlesi ' sıradan biri gelirse hiçbir şey söylemem , ama arabanın sahibi polisle beraber gelirse bütün bilgilerinizi veririm' . Biz daha da korkmaya başladık ve ben iyice gerilmiştim...

O gün saatlerce yüzümüzdeki korku ifadesi bir türlü geçmedi. Bendeki korku ise bambaşkaydı. Eğer gümrükte pasaport kontrolünde bir sorun çıkarsa diye arada bir düşünmedim değil. ilk olarak Romanya ya giriş yaptık. Bana suç ortaklığı yapan 4 arkadaşıma şaka yapmaya karar verdik. Romanya sınır kapısında ismim anons edildi ve polisler beni alıp götürdüler. Daha sonra arkadaşlarımı çağırdılar ve onları da götürdüler. Gerçi hiç biri inanmadı bu şakaya ve işin gerçeği biraz fiyasko oldu bizim şakamız ama bütün otobüs için mağdur ve ispiyoncu çocuk oldum bi anda. Beni teselli etmeye çalışanlar , parayı aramızda toplarız diyenler , benim sürekli üstüme gelen ' Orçun ' ...

Hiçbir sorun yaşamadan döndük Türkiye'ye . Derin bir oh çektim gelir gelmez. Ama şimdi üzüldüğüm başka birşey vardı. Gençlik Otobüsü ile hayatıma giren 51 güzel insandan ayrılmak o kadar zor geldi ki ... Artık bir aile olmuştuk ve o otobüste ''digi digi'' dinleyerek bir ömür hepberaber yaşabilirdik. Ama gerçek olan birşey var ki o otobüste geçirdiğimiz 20 gün , ömrümüz boyunca herzaman biyerlerden karşımıza çıkıcak , hatta çocuklarımız torunlarımız bile bizleri kıskanacaklar böyle bir projede yer aldığımız için.
Unutulmaz günleri yaşamama ve en güzel anılara sahip olmamı sağlayan herkese çok çok teşekkür ediyorum . Bir de belki hala ispiyoncu ya da suçlu olduğumu sanan arkadaşlarım vardır. Burdan onlara sesleniyorum : ' Ben masumum ! ! ' :):) ...
SONER BAŞKAL ( 21 ) ANKARA
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
LEH DİLİ VE EDEBİYATI



BİR GENÇLİK OTOBÜSÜ HİKAYESİ…

Gençlik Otobüsü bir yolculukla başlar ve bir yolculukla biter. Bu yolculuğun her bir anı başlı başına bir maceradır.
Her macerada olduğu gibi bu yolculuğunda bir hikayesi vardır…
Mart ayı idi; Gençlik Otobüsü projesine asistan görevi ile merhaba dedim. Daha ilk toplantıda anlamıştım projenin ne kadar değerli, yolumuzun uzun, hedeflerimizin büyük olduğunu.
Hemen çalışmalara başlamak gerekiyordu bu büyük projeyi hayatta geçirmek için. Asistan arkadaşlarımla birlikte  bir çalışma programı oluşturduk; sponsor görüşmeleri, proje değerleme toplantıları, basın toplantıları, katılımcı seçimleri …  zaman ilerliyordu derken 5 ay geçti koskoca bu maraton koşuşturma içinde; kimi gün çok yorulduk, kendi aramızda tartışmaya girdik kimi gün geldi güldük ,eğlendik ama her ne olursa olsun birlik olduk inandık emek verdik ve gün gelecekti bunun karşılığını alacaktık.Uğruna emek verilen bir amaç için, yeterince sabır ve her türlü zorluk karşısında direnerek elbet başarıya ulaşacaktık.
Kılavuzumuz sağlamdı, ekibimiz güçlü idi olumlu olmak dikkatimizi bir tek noktaya yoğunlaştırmamız  gerekiyordu çünkü MCD’nin asistanları idik. Onun kitabında başarın 4 şartı vardı: Bilmek, İstemek ,Cesaret  ve  ne olursa olsun İnanmaktı…
Derken artık zaman gelmişti 5 ay boyunca ektiğimiz tohumların hasatını alma zamanı….
2 Ağustos akşamı katılımcı arkadaşlarla birlikte Nedim Zapçı yurdunda bir araya gelmiştik. Büyük güne sadece bir gece vardı herkesin gözünden ne kadar mutlu ve heyecanlı oldukları anlaşılıyordu.
Ve büyük gün 3 Ağustos tasarım harikası otobüsümüz  yola çıkıyordu. Otobüsümüze adeta hayran kalmıştım. Böyle tasarım harikasını ancak asistan arkadaşım Ömer Şükrü yapabilirdi zatenJ
Yolumuz uzundu artık yola çıkma zamanı idi; Kültür Bakanlığından büyük bir coşkuyla yola çıktık  ilk adresimiz Yunanistan; Selanik Atatürk ün evi idi. Ardından ; İtalya, Fransa ,Belçika Hollanda, Almanya ,Çek Cumhuriyeti, Avusturya, Macaristan, Romanya ve Bulgaristan güzergahlarını takip edecektik. Birbirinden güzel görülmeye değer yerler ve macera dolu 20 gün bizi bekliyordu…
Günlerimiz acayip eğlenceli ve güzel geçiyordu. Otobüsümüz evimiz olmuştu adeta . Katılımcı arkadaşlar ise birbirinden güzel insanlardı. Her gezdiğimiz  ülkede birbirinden deli dolu günler geçiriyorduk.
Her çeşme başında kafamızı yıkamak, sokak ortasında konservelerimizi açıp soğanları kırıp yemek, geceleri varoşlar night clupta cümbüş yapmak, digi digi müziği eşliğinde dans etmek  birbirinden güzel tarihi yapıları görüp kendi ülkemizin kültür pazarını kurmak , geleneğimizin vazgeçilmezi  türk kahvesini tanıtmak ,Avrupa’ nın en güzel manzaraları  yerlerinde proje çalışmaları yapmak …bu gibi bir çok şey hayatımda unutulmayan en güzel anlardı …
Zaman nasıl geçiyordu hangi gün hangi tarihte olduğumu unutmuştum adeta…
Her şey mükemmeldi, mutluydum ama artık dönme zamanı gelmişti. Hiç istemiyordum çünkü o kadar güzel şeyler ki bu yaşadıklarım ama artık zaman gelmişti…
23 Ağustos, İstanbul Kültür Başkentinde son noktayı koyma vakti idi artık zordu benim katılımcı arkadaşlar adeta kardeşlerim olmuşlardı, otobüsümüz ise evimiz kardeşlerimle vedalaştıktan sonra artık ikinci güzergah Kalecik Belediyesi idi. Pasaport işlemlerinde, büyük destek veren Kalecik Belediyesine teşekkürlerimizi sunduktan sonra Ankara ya döndük. Artık 20 günlük serüvenin sonuna gelmiştik…
  
    Evet ; Dünyada ilk defa gerçekleştirilen gençlik otobüsü projesinde finalle gelmiştik… Bu projenin mimarisi  Maksut Coşkun Dokunulmaz ve gençlik otobüsün bir numaralı asistanlarına  çok teşekkür ederim  emeğinize, yüreğinize  sağlık…
                     AZİZE DİLARA GÜNEY
ANKARA       ANADOLÜ ÜNV İŞLETME 4.SINIF


TEŞEKKÜRLER “GENÇLİK OTOBÜSÜ”

Saat yediye beş vardı ve ben tüm hızımla MCD’ ye koşuyor, o akşam yapılacak önemli toplantıya yetişmeye çalışıyordum. Maksut Hoca daha önce, önemli bir şey konuşacağını belirttiği için de bu toplantı benim için pek çoğundan daha önemliydi. Saat yedi olmadan ben, kafamdan çoktan  binlerce senaryo yazmıştım bileJ Allah’tan zamanında yetişip nefes nefese odaya girebildim ve şu anda  bu satırları yazabiliyorum. Maksut hoca o gün bizi hayatımızın belki de en güzel fırsatlarından birini sunmak için oraya çağırmıştı. Gençlik Otobüsü için.. Gençlik için yapılmış en büyük uluslararası proje… bu fikir bizi duydugumuz ilk andan itibaren heyecanlandırmaya ve kafamızda ilk kıvılcımların çakmasına yetmişti bile. Tabii bu arada odada asistan olduğumuzu öğrendiğimiz diğer arkadaşlarımla birbirimizi tanımıyor olmanın( Rascit hariç) tatlı gerginliği de mevcuttu. Beni hayatım boyunca hep zora sokan şey o gün de beni yalnız bırakmamıştı: Önyargılarım :D… Dilara’nın sert ve havalı duruşu, Yonca ve Didem’in birbirlerini önceden tanıyor olması, Eda ve Emine’nin ise aralarından su sızmaz(!) hali beni çok germişti. (Nerden bilebilirdim ki hepsiyle kardeşim gibi iyi dostlar olacağımı…) Daha sonra aramıza katılan pek çok dostumuz daha oldu tabii ki. Mesela Şükrü’yü orgun başında bir taverna havası çalarken ve raşitin o eşsiz bağlama yorumuyla Şükrü’ye eşlik ederken hatırlıyordum J Alp her zaman sessizdi, ama onun zamanla bana da bulaştırdığı reklamcılık sevdası bizi bir araya getiren şeylerden sadece biriydi.. Utku zaten ilk başta ona sinir olduğumuzu biliyorJ (Neymiş ,radyo temsilcisiymiş :)Aramıza katılanlar sadece bu kadar da değildi tabii ki. Osman,Burak, Serkan,Seçil,Gülben…hepsinin ayrı ayrı yeri ve önemi vardı bu projede…Yener ise bazen toplantılara gelir bazen de yan odadan takip ederdi gelişmeleri ama o her zaman bizimleydi. Esprileri en soğuk ortamları bile bi anda neşeli ve gülünç bir ortama dönüştürürdü. Ve böylece projemiz içn kollarımızı sıvayıp başlamıştık çalışmalrımıza. Öncelikle pek çok şirkete mailler atarak başlasak da herşeye, bunun bizi ileri götüremeyecini anlamak bir bucuk ayımızı almıştı. Bunu farkettiğimizde herşeyin çok başındaydık. Pek çoğumuzu hayatında hiç sponsorluk görüşmesi yapmamışken bir anda gecemiz gündüzümüz sponsorluk görüşmeleri olmuştu. Bir şeyden eminim ki biz harika bir ekibiz. Bazılarımız harika yemekler pişirirebiliyor, bazılarımız şirket numaralarını eksiksiz tuşlayabiliyor ve bazılarımız da etkileyici konuşmalarıyla bu numaraları birer fırsat kapısına çevirebiliyorduJ Hepimizin kendi alanında yaptığı ve bulunduğu katkılarla adım adım projemize,hayalimize yaklaşıyorduk. Proje logomuz için gecesini gündüzüne katan arkadaşlarımla uzun uzun fikir tartışmalrımızı,fransızca sınavından bile aklımda basın topltısıyla fırlayıp toplantıya yetişmeye çalıştığımı,  sabah 7de mülakat yapacağımız otele koşturmamızı ve o büyük günde yolun başından Gençlik Otobüsünün belirişini asla unutmayacağım. Otobüsümüzü gördüğümüz anda “işte bu!” çığlıklarını, sevinç gözyaşlarımızı da unutmayacağım. Bu Gençlik Otobüsünün yola çıkış ve 51 yolcusunun hayallerini gerçekleştirme hikayesinin sadece bir kısmıdır. 20 gün boyunca Gençlik Otobüsü tüm yolcularını kucaklamış, hepsinin hayatında unutamayacakları birer hatıra olarak Türkiye’ye dönmüştür. En güzel maceralar, en zor uykular, en güzel “digi digi” dansları ve en sıkı dostluklar bu otobüste kurulmuştur. Projede emeği geçen herkese teşekkür ediyor ve şu anda Afyon’daki evimde bu satırları yazarken büyük bir boşluğa düştüğümü haber vermek istiyorum. Teşekürler “GENÇLİK OTOBÜSÜ” ….
                                                                        Sebahat HATİPOGLU,21
                                                                        Hacettepe üni. İng. Dili Öğrt.

2 yorum:

  1. Bu güzel anılarda yer alması sırası bizlerde, belki de sizlerde...Neden olmasın ki? Sadece inanın, gerisi bir şekilde geliyor. İyi ki varsın "GENÇLİK OTOBÜSÜ"...

    YanıtlaSil
  2. Herkes kendinden bir şeyler paylaşmış ne güzel. Şu yazılanları okudukça bir kez daha iyi ki 'GO' diyorum. Ne güzel dokunmuş herkesin hayatına💐 şimdi sıra bizdee🙌

    YanıtlaSil