17 Haziran 2014 Salı

Gençlik Otobüsü - Haydi Çocuklar, Neden Olmasın


Gençlik Otobüsü

Sağlığı-sıhhati yerinde, refah seviyesi yüksek olmasa da mutlu-mesut hayatını idame ettiren Aydın ailesinin en küçük ferdiyim. Her ne kadar vizyon ve misyonum olsa da sosyal mecraya paçasını kaptıranlardan olmam hasebiyle, günlük olarak düzenli bir şekilde mutlaka uğrarım bu platforma. 


Buhranlı geçen bir günün ardından yine sörf yaparken bu yalancı maskelerini takmışlar memleketinde, like olmaktan doymuş ruhumu realiteye adapte etme vaktinin gelmiş olduğunu düşünmeye başladım birden. -Bu arada itirafediyorum.com'a döndü bir anda:)- Bir arayış içindeydim, mutlak surette düşüncelerimi fiiliyata geçirmeliydim ama nasıl.? Zihnimi kemiren bu düşünceler bir taraftan bozuk bir radyo gibi çalarken diğer taraftan fotoğraflarımın like edilmesi, takdir edilmek beni mesrûr ediyordu.

Arayış içinde olduğum bir gün, fazla sevmediğim lâkin ortak arkadaşlar sebebiyle facebook’umda ekli olan bir arkadaşın paylaşımı dikkatimi çekti. Gençlik otobüsüyle alakalı bu paylaşıma dikkat kesilmiştim. Fakat açık söylemek gerekirse ben de uyandırdı ilk intiba “ TEBRİKLER, SAMSUNG GALAXY S5 KAZANDINIZ veyahut GREEN KART KAZANDINIZ, TIKLAYIN” ‘dan öteye geçmiyordu.

Kapitalizmin kanlı tırnaklarını insanlık üzerinde gezdiren canavarların reklam tuzakları , artık tiksinti vermeye başladığı için her şeye şüpheyle yaklaşmamız mâkul görülmeliydi. Tatil ayağına 300 liraya 3 gece 4 gün Antalya’ya öğrenci taşıyan turizm şirketlerinin reklam afişleriyle dolu kantinde umursamaz tavırlarla çayını-kahvesini yudumlayıp sosyal medyada sörf yapan sünger beyinli olarak bunları kanıksamam gerekiyordu aslında ama arayış içinde olduğumu hatırlayıp titredim. Gençliğin başucu eseri olarak kullandığı ekşisözlük başta olmak üzere, form sayfalarında hızlı ama derin bir araştırma sonrası bu tatilin realitede var olduğuna ilk önce kendimi inandırmış oldum.

 İlk başta, Ekşisözlük’te, elenen yazarların vaveylasına kapılmadım desem yalan olur. Bunların safsata olduğunu da elemeleri geçtikten sonra anladım. Gençlik otobüsünde kimseyi tanımıyordum. Torpil söz konusu değildi, tamamen emeğimle bir yerlere gelmiştim.

İlk başvurumu yaptım, arenaya katıldım. Cv’sini doldurmak için sertifika toplayan gençlerin bir araya geldikleri bir organizasyondan farklı olduğunu düşünmüyordum ki bu düşüncem organizasyon başlayana kadar sürdürebildi beynimdeki hakimiyetini. Burada binlerce öğrenci vardı ve herkes otobüse girebilmek için uğraşıyordu. Bunu başarabilmenin insanda uyandırdığı hazzı düşünmeye başladım. Ben farklıydım ve başarabilirdim. Organizasyona katılan bu kadar alanında başarılı ve ünlü insanın basit bir olayda yer alamayacaklarını ve Maksut beyin hatrını kırmayıp bu değerli organizasyonda öğrencilerle bir arada olmasının olayın ciddiyeti açısından ne kadar önemli olduğunu düşünmeye başlayınca taşlar tamamen yerine oturdu. 

Ve bu yarışı kazanmaya azmettim. İlk önce video çekilecekti. Video’nun mahiyeti, içeriği, farklı olması konusunda neler yapılabilir diye düşünmeye başladım. Youtube’a girip esinlenmeyi düşündüm, yüzlerce video izledim ama bana uygun gelen bir videoya rastlamadım. Daha sonra tevafuktur ki Avrupa’da yayılmaya başlayan bir akım dikkatimi çekti. Less ise more yani az daha çoktur. Sadelik teması kafama yattı. Mütevazı evimizin bir köşesine geçip, aklının tamamını kullanamadığım akıllı telefonuma abime verdim. 

Formatımız şuydu, abim en sevdiği işi yani soru sormayı gerçekleştirecek ben de onun sorularını cevaplandıracaktım. Abime gençlik otobüsüyle ilgili bilgiler verdim ve soruları benim görmeyeceğim şekilde hazırlamasını istedim. Soruları hazırlamıştı, kamerayı açtık. Ben de ne soracak diye bekliyorum. Kendimi 6-0 yenilip basın açıklaması yapacak san marino teknik direktörü gibi hissetmeye başladım. Kasmıyordum fakat olacak mı olmayacak mı diye de düşünmeden edemiyordum. Velhasılı sorular gayet güzel hazırlanmıştı. Bende bu projeyle ilgili cevaplarımı samimi bir şekilde aktardım. İnternet olmadığı için evimizde telefonumdan paylaşımı açıp o şekilde laptoptan bağladım ki tam bir eziyet oldu. Video tam %90 olmuş, bağlantı kopuyor vesaire derken, videoyu yüklemeyi başardım. Sonra farkettim ki video ters yüklenmiş. J

Videoyu yükledik, beklemeye koyulduk. Sonuçlar açıklandı mı diye arada kontrol ediyorum. Bir gün bir açtım kazanmışım. Nabız sayılarımın arttığını hissettim. Tabi doğal olarak ilk abimi aradım. Ankara etabı için toplantı talebinde bulundum bizim biladere. Minik bir toplantı yaptık, kalktığımızda umutluyduk. Umutlu derken kupada Tokat sporun Galatasarayı yeneceğini umut etmesi kadar bir umuttu ama umut vardı. Düşündüğümüze göre Ankara’ya kazananların hepsi gelemeyecekti iş-güç-sınav-zor gelme. Bütün bahanelere haiz bir hayaldi tabi. 

Ankaraya geldik, beklediğimden de güzel geçti. Aman Allahım dedim, yoksa başaracak mıyım. Sosyal medyada tırtıl misali süründüğüm günlerin ruh halini en iyi şekilde anlatan Fuzuli Beyin “ Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge, Ne açar kapımı Bad-ı sabâdan gayrı” modundan çıkabilecek miyim.? Elemeleri geçip geldiğim noktaya bakınca taaccüple karışık bir sevinç nidası beliriyor içimde. 

Çünkü şuan elemeleri geçmiş, Şampiyonlar liginde yarı finale kalmış düşük bütçeli Anadolu kulübü gibiyim. Takım sevinçli fakat, devler ligi ölüm grubunda olduğum gerçeğini değiştirmiyor bu sevinç. Ama yılmamak gerek. Ünlü futbol düşünürü Ertem Şener’in bu konuyla alakalı çok güzel bir özdeyişi var. 

Onla nihayet vermek istiyorum yazıma: “HAYDİ ÇOCUKLAR, NEDEN OLMASIN” J

                                                                         Abdülhamit Aydın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder